-
1 iki ateş arasında
ме́жду двух огне́й -
2 iki ateş arasında kalmak
оказа́ться ме́жду двух огне́й -
3 iki
два дво́йка (ж)* * *1.ikimiz — дво́е из нас
2.ikisi de — они́ о́ба
дво́йка ( цифра)3.со словами, оканчивающимися на -lı, -lık дву(х), обою́до-, двоя́ко-iki aylık — двухме́сячный
iki kanatlı kapı — двуство́рчатая дверь
iki kişilik — двухме́стный
iki partili sistem — двухпарти́йная систе́ма
iki taraflı trafik — двусторо́ннее движе́ние
iki taraflı kılıç — обоюдоо́стрый меч
iki taraflı sorgu — перекрёстный допро́с
••iki çıplak bir hamamda yakışır — посл. двум го́лым подходя́ще быть то́лько в ба́не ( двое бедняков не составят счастливую пару)
iki gönül bir olunca samanlık seyran olur — посл. с ми́лым рай и в шалаше́
iki karpuz bir koltuğa sığmaz — посл. нельзя́ выполня́ть одновреме́нно два де́ла
iki aslan bir posta yatmaz — посл. два медве́дя в одно́й берло́ге не зиму́ют
iki dinle bir söyle — посл. сло́во - серебро́, молча́ние - зо́лото
iki kaptan bir gemiyi batırır — посл. два капита́на на корабле́ пото́пят кора́бль
- iki arada bir derede kalmakiki tavşan birden avlanmaz — посл. за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь
- iki ateş arasında kalmak
- iki ayağı bir pabuca sokmak
- iki de bir
- iki cami arasında kalmış beynamaz
- iki çift lâf etmek
- iki çift söz etmek
- iki dirhem bir çekirdek
- iki eli böğründe kalmak
- iki eli kanda olsa...
- iki eli yakasında olmak
- iki gözü iki çeşme ağlamak
- iki kat olmak
- iki kere iki dört eder
- iki lâfı getirememek
- iki sözü bir araya getirememek
- iki paralık etmek
- iki zahmetten biri
- iki sıfır lâf etmek
- iki sıfır lâf konuşmak
- iki tek atmak
- iki ucunu bir araya getirememek
- bir sözünü iki etmemek -
4 ateş
костёр (м) ого́нь (м) пла́мя (с)* * *1) ого́ньateş başı — у огня́
ateşe dayanaklı — огнеупо́рный
ateşten indirmek — снять с огня́ (напр. кастрюлю и т. п.)
ateşe vurmak — поста́вить на ого́нь ( для варки)
ateşi uyandırmak — разжига́ть угаса́ющий ого́нь
ateş yakmak — разводи́ть ого́нь
2) жар, [высо́кая] температу́раateşini almak — а) измеря́ть температу́ру; б) снижа́ть температу́ру
ateşi çıktı / yükseldi — у него́ подняла́сь / повы́силась температу́ра
ateşi düştü — у него́ температу́ра спа́ла
ateş gibi yanmak — горе́ть, быть в жару́ / в лихора́дочном состоя́нии
ateşi var — у него́ жар
3) перен. вспы́льчивость, горя́чностьateşi başına vurdu — кровь бро́силась ему́ в го́лову, он пришёл в исступле́ние / си́льное возбужде́ние / в я́рость
ateş kesilmek — а) вспыли́ть, вы́йти из себя́; б) горе́ть (на работе и т. п.)
ateş püskürtmek / saçmak / yağdırmak — негодова́ть, неи́стовствовать
ateşi sönmek / soğumak — успока́иваться, утихоми́риваться
4) воен. ого́нь, стрельба́, пальба́ateş açmak — открыва́ть ого́нь
ateş almamak — дава́ть осе́чку
ateş altına almak — взять под обстре́л
ateş desteği — огнева́я подде́ржка
ateş etmek — вести́ ого́нь, стреля́ть
ateş kesmek — прекраща́ть ого́нь / стрельбу
••ateş olmayan yerden duman çıkmaz — посл. нет ды́ма без огня́
ateş düştüğü yeri yakar — посл. беду́ ощуща́ет то́лько тот, на кого́ она́ сва́ливается
- ateş ağzına atılmakateşe vursa duman vermez — посл. у него́ среди́ зимы́ сне́га не вы́просишь
- ateşe atmak
- ateş bacağı sarmak
- ateş saçağı sarmak
- ateş basmak
- ateş çıktı
- ateş düşmek
- ateş gibi
- ateşten gömlek
- ateşle oynamak
- ateşe tutmak
- ateş vermek
- ateşe vermek
- ateşine yanmak
- iki ateş arasında
См. также в других словарях:
iki ateş arasında kalmak — zor bir durumda karar verememek … Çağatay Osmanlı Sözlük
iki — is. 1) Birden sonra gelen sayının adı 2) Bu sayıyı gösteren 2, II rakamlarının adı 3) sf. Birden bir artık Bir sokak başında kavga eden iki çocuğu ayırdı. H. Taner Birleşik Sözler iki anlamlı iki ayaklı iki başlı iki bir ikibuçukluk … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkıntı çekmek — zorluk veya yoksulluk içinde yaşamak İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkışmak — nsz 1) Birbirine basınç yapacak kadar yaklaşmak Üç hademe, ebe, hasta bakıcı merdivenin orta sahanlığında sıkışmışlar, sedyeyi çevirmeye çalışıyorlar. M. Ş. Esendal 2) Basınçla iki şey arasında kalmak Parmağı kapıya sıkışmış. 3) Dar bir yere… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük